Anasayfa » Kültür - Sanat » “BİR ELİNDE PANKART, BİR ELİNDE KALEM”

“BİR ELİNDE PANKART, BİR ELİNDE KALEM”

Bodrum Kent Konseyi Kültür Sanat Meclisi Yürütme Kurulu üyesi ve yazım çalışma grubu temsilcisi yazar Serap Gökalp, raflardaki yerini yeni alanPirana Kahkahaları” adlı kitabının Bodrum’daki imza gününe hazırlanıyor. Bursa TÜYAP’taki tanıtım günlerinin ardından,  23 Nisan’da  “Atölye Evgani”de gerçekleşecek imza günü öncesi, sanatçıyla bir söyleşi yaptık. 

 

Serap Gökalp beş yıl önce evlilik nedeniyle sessizce Bodrum nüfusuna kaydolmuş bir yazar. Sivil toplum örgütlerindeki gönüllü destekleri yazarlığının önüne geçti Bodrum’da. Çalışmalarınızı incelediğimde ise  özellikle işçi öykülerine yoğunlaştığınızı, insan odaklı konular seçtiğinizi görüyorum. Hatta “bir elinde pankart bir elinde kalem” tanımı yapılmış sizin için.

Evet. Bu doğru. Yaşamım bir sanayi kenti olan Bursa’da geçti. Fabrikalarda değişik kadrolarda birçok iş kolunda çalıştım. Son on beş yılımı basın ve halkla ilişkiler uzmanı olarak geçirsem de kendimi işçi emeklisi diye tanımlamaktan çok hoşlanırım. İşçiler, kadın işçiler öykülerimde çok yer bulur.

İşçi öyküleriniz size ödüller getirmiş.

Getirdi. Alnımda parlak yıldızlar gibi taşıdığım ödüllerdir. Toplumsal sorunlara ilgi duyup bu ilginizin geri bildirimini alınca bambaşka bir haz duygusu oluşur, ödüllerin bendeki karşılığı bu.

Özellikle öykü niye?

Öncelikle öykü. Başka alanlarda da yazıyorum. Ama sanırım öykü metni çekici geliyor. Dar alanda çalışılır öyküde. Az laf çok mesaj zorunludur. Okurun katkısını bekleyen metinlerdir. Yazarken okurun da bu hayale ortak olduğunu düşünmeyi seviyorum, bu yüzden göndermeler, anıştırmalar, benzetmeler kısacası yazı sanatlarını kullanıp okurun da hayal gücünü ateşlemek güzel oluyor.

Diğer alanlarda da yazıyorum dediniz.

Edebiyat incelemelerim var, oyunlarım var, roman çalışıyorum. Romanlarım henüz basılmadı ama sıradalar. Öykü seçkilerinde yer alıyorum. Bu ortak çalışmalar da çok güzel olur. Başka çalışmaların içinde sosyal sorumluluk projelerinin edebiyatla ilgili olanlarında görevler almak da var. Kadınlar için, gençler için yazma,  öykü atölyeleri düzenliyorum, düzenlenenlere yol gösterici olarak katılıyorum. Az önce belirttiğiniz gibi özellikle Bodrum’da hayli ön planda toplumsal çalışmalarım.Bu alanlarda bilgilerimi paylaşırken ben de besleniyor, yenileniyorum.

Bu güne kadar dört öykü kitabınız çıktı. İlki “Astak Kum Saatinde Akarken”, sonra “Kulak Misafiri”, onu “Tuz Saraylar” izledi. Şimdi de “Pirana Kahkahaları”.  Bakınca kitapların adları bile minimal öykü sayılır, bu öykü tutkunuza mı işaret?

Tümüyle öyle. Çağrışımları olmasına çok özen gösteririm. Öykü adlarım da öyledir. Bulmacamsı, örtük, merak uyandıran… Son kitabımda ayraç tasarlanırken üstünde bir yazı olsun, dedim. Hiç alışıldık değilmiş. Olsun, yazar fark yaratmak zorunda diye ayak diredim. Neyse ki Kanguru Yayınları’nın editörü de yeniliklere açık.  Orada da minik bir öykü oldu. Bana göre her ayrıntı öykü çünkü.

Peki Pirana Kahkahaları neyin bulmacası, örtüsü?

Bunu sorduğunuz için çok teşekkür ederim. Pirana balıkları çok korkunç gelir bize değil mi? Ama düşündüm de insanın piranadan farkı kalmadı ki bu çağda. O yüzden de şöyle bir metinle başlıyor kitap;  “Şiddet…Farklı kılıklarda sokulur yaşamlara ve gözüne kestirdiğini yok eder. Íri, sivri dişleriyle, yemediği hiçbir şey yoktur, çiğnemeksizin yutar. Kendinden çok daha büyüklere saldırıp parçalar koparır. Aile bağları güçlüdür ama yaralı annesi olsa, kokuyu alır almaz dayanamaz onu yer. Duyuları mükemmel işler. Eylem çılgınlığı boyunca sürekli konum değiştirir, çok hızlı hareket eder. Bu yüzden onun olduğu her yer kaynar. Yaşam düzeyinin düştüğü sularda yüzenleri  daha tehlikelidir. Giderek sürüye dönüşüyor ve uzman takımlar oluşturuyorlar. Íçlerindeki yaralılar dâhil her şeye göz dikiyorlar. Küme bilinci yüksek bu yaratıklar, onlarla aynı ortamı paylaşan ötekileri ortaklaşa tü-ketiyor.  Ílk yaptıkları, kurbanlarının tüm hareket organlarını koparmak. Onu canlı, çaresiz, baş aşağı asılı bırakmak, sonra birer birer yok etmek. Şiddet… Bu piranayı korkulu sularda aramaya gerek yok, keskin bir göz onun her yerde olduğunu görür. Geçmişte var olduğu gibi gelecekte de umulmadık anlarda ortaya çıkacaktır. Kahkahaları hep duyulacaktır… Bu metin piranaların davranışlarıyla insan davranışlarının koşutluğuna işaret ediyor. Belki farkımız şu; onlar işini sessizce görüyor biz gürültü çıkarıyoruz. Yarattığımız şiddetin korkunç kahkahaları ruhumu lime lime ediyor, öyküler böyle oluşuyor. Olmasa diyorum/ diyoruz ama ne acıdır insani eylemlerin birinci sırasına yerleşti şiddet. O yüzden çok sıradan insanlar geziniyor kitapta. Ama bakıyorsunuz şiddet sinsice dişlerini göstermiş, o olağan yaşamın içinde. Kapak resmi de buna gönderme yapıyor. Görünen bir tablo var, kenarı kıvrılmış, altı karanlık. Eşim Cengiz Çeliker’in “Arafta Ölümlüler Korosunun Son Şarkısı” adlı tablosunun Pirana Kahkahaları mesajıyla çok örtüştüğünü düşünürüm. Bu yüzden kapak tasarımını da bu tablosuyla Cengiz Çeliker yaptı. Nefis bir çalışma oldu.

“Işıkta Uyuyan Takma Saçlar”, “Bülent’le Ayhan’ın Gittiği Gece”, “Kayıplara Karışan Sperm Torbası Yüzünden”, “Acaba?”, “Bir İhtilal Daha Var”, öykülerinizin adları. Şiddet ana temalı bu öykülerde nelerden ilham alıyorsunuz?

Türkiye’de yaşayıp ilham bulamamak veya aramak olanaksız. Az önce dediğim gibi yaşamımızın her anı öykü bana göre. Çantamı alıp sokağa çıkarım ve öykü beni bulur. Bu kadar. Ama olay örgüsü değil beni ilgilendiren, içindeki insan. Bir de nasıl anlatmalı ona kafa yorarım. Andığınız öykülerden örneklersek, Işıkta Uyuyan Takma Saçlar güzel saç biriktirmek için insan öldüren bir kuaförü anlatır; karşımızdakine şiddet. Bülent ve Ayhan’ın Gittiği Gece bir intihara bakan bir öyküdür. Hem kişinin kendine uyguladığı şiddete değinir hem de insanların kayıtsızlığının boyutlarına bakar ki bu da bir tür şiddettir. “Bir İhtilal Daha Var” ve “Bir Salkım Üzüm” ise benim de içimden geçen/ içinden geçtiğim 1980 ihtilalinin  “yadigârı” öykülerdir.

Yazdıklarınız yaşadıklarınızın sizdeki izleri, gölgeleri gibi görünüyor. Yazar olmayı nasıl tanımlıyorsunuz?

Valla öyle eski, öyle çeşitlemeli bir uygarlığın ardılı, bireyiyim ki… Anadolu sayısız sanatçı, yazar yetiştirmiş. Bir damlayım gibime geliyor. Çok değerli yazarlarımız var. Yaşayıp imzalarını bırakmışlar. Bir kere ağır bir sorumluluk duygusu var. Öz kontrol var. 21.yy. da Anadolu medeniyetlerinin bir parçacığı olmak kolay mı? Yazar olmak hem kalem işçiliği hem hayal işçiliği bence. Algılarımı beynimin prizmasından geçirip kâğıda yeni bir tayf olarak dökmek delicesine zevk aldığım bir eylem. Tümüyle bana ait, benim beynimin bir ürünü.  Yazma hazzı hiçbir duyguyla karşılaştırılamaz.

Bazıları yazmayı acı verici bir iş olarak tanımlar oysa. Ne zaman karar verdiniz yazar olmaya?

Bilmiyorum ki. Küçükken herkes film artistlerine özenirdi, benim idollerim yazarlardı. Kalem ve kağıtla haşır neşir olmayı çok sevmişimdir. Her şeyi yazmayı oldum bittim severim. Defterler, defterler, notlar, kağıtlar…

Kaç yıldır?

Profesyonellik anlamında mı? İlk öyküm 1983 yılında Edebiyat 81 dergisinde yayımlandı, o andan itibaren kendimi profesyonel tanımlayabilirim. Sahneye çıkmışım, herkes bana bakıyor gibi geliyordu. Ama çok uzun bir yolculuğun daha başındaydım. Bu yüzden kitabım basılana kadar kendimi yazar diye tanımlamaktan kaçınmışımdır. Ustalar duyarsa kızarlar, kırılırlar gibime geliyordu. Hala çekinirim, başkaları benim için yazar der de ben çekinirim.

Türkiye’de yazar olmak çileli iş değil mi, bıkmadınız mı? On sene sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?

Türkiye’de yazar olmak evet çileli bir iş. Ama işin o yanı bende kalsın. Başlı başına bir söyleşi konusu . Şunu söyleyebilirim; ne zaman umutsuzluğa kapılsam (ki bu dosyama yayıncı arama  aşamalarında çok olur) şu cümleyi kendime tekrarlarım. “İdealist gül ile lahananın farkını bilir. Ama gülden yapılan çorbanın daha güzel olduğuna inanır.” Ben bir idealistim. Bıkmaya gelince. Asla. On sene sonra da gene masa başında görüyorum kendimi. Dosyalarım kitap olmuş, okurla buluşmuş, ben yenilerini yazıyorum, yazıyorum, yazıyorum. Hayallerimi paylaşıyorum. Bundan güzeli var mı?

Pirana Kahkahaları daha çok yeni rafa çıktı sanırım.

Evet. İlk tanıtım çalışmasını Kanguru Yayınları Bursa TÜYAP’ta yaptı. Önümüzdeki günlerde 23 Nisan’da eşimin resim atölyesi Atölye Evgani’de 14.00-18.00 arası, dost sohbetleri şeklinde bir imza günü yapacağız. Sanatseverleri bekliyoruz. Sonra belki İzmir TÜYAP olacak. Mayıs ayında da organizasyonunda görev aldığım Kitap Kahve Günleri Bodrum’da bir kez daha Pirana Kahkahaları ve ben okurlarımızı selamlayacağız.

Bir kez daha Bodrum’un ne kadar zengin olduğunu görüyorum. Bu kadar genç yaşta önemli eserlere imza atmış, ödüller almış ve en önemlisi bilgi birikimlerini, deneyimlerini Bodrumlular’la paylaşan ve sosyal platformlara destek veren sanatçılara sahip olmak; işte Bodrum’un zenginliği…Teşekkürlerimle Serap Gökalp

Söyleşi: Rezzan Şebin

Fotoğraflar: Gönül Ocak

Serap Gökalp Edebiyat Çalışmaları

Öyküleri ve inceleme yazıları 1983 yılından beri edebiyat dergilerinde ve internet sanat sayfalarında yer aldı.

Astak Kum Saatinde Akarken adlı ilk kitabı 2002 yılında Sistem Yayıncılık tarafından yayınlandı.  Ödüllü öykülerinin yer aldığı ikinci kitabı Kulak Misafiri, 2009 yılında Pupa Yayıncılık tarafından basıldı.  Bunu, 2010 yılında Tuz Saraylar izledi.  (İlya Yayıncılık)

Kişisel kitapları dışında Anlatılan Bizim Hikâyelerimiz, Çığlık, Mübadele Öyküleri, Öykü Dostluğu, Kadınların Ruh Acıları,  Öyküden Çıktım Yola- 252 Yazardan Minimal Öyküler, Almanya Regenbogen Buchhandlung Yayınevinin Gurbet adlı seçkisi ve Tanzimattan Günümüze Rumeli Temalı Öyküler adlı seçkilerde öyküleri yer aldı. Kadın Yazarlar Derneği Yayını olan Söz Kesmek, Kına Yakmak, Nikah Kıymak adlı kitapta incelemeleri, yayınlandı.

Ödülleri:

Fadime Hanımın Işığı adlı öyküsü Petrol İş Sendikası – Kadın Öyküleri Yarışmasında 2007 birinciliğini,

Sisin İzi adlı öyküsü, Madenci Öyküleri Yarışmasında  2007 ikinciliğini,

16/24 Vardiyası adlı öyküsü, Abdullah Baştürk İşçi Öyküleri Yarışması 2007 üçüncülüğünü kazanmıştır.

2009 yılında Tuz Saraylar adlı dosya ile katıldığı öyküleri Uluslararası Orhan Kemal Öykü Ödülü ikinciliğini almıştır.

Düzenlediği Öykü Atölyeleri :

Serap Gökalp yazın atölyesi Bursa-2007

Kadın Yazarlar Derneği Serap Gökalp’le Öykü Atölyesi -2009

Kadın Yazarlar Derneği’nin, Kadınlar Edebiyatla Buluşuyor adlı projesi,  2010

İçel Sanat Kulübü Öykü Atölyesi  2010

Uluslararası Ankara Öykü Günleri Derneği Yaratıcı Düşünce ve Öykü Çalıştayı-Bodrum 2013

ÇYDD Gençlik Kulübü Yaz Etkinlikleri Serap Gökalp Öykü Atölyesi 2013

Öykü kitapları dışında Kalp Krizi, Bu Gece Uyku Yok Çünkü ve Buket Başaran Akkaya ile ortak oyunlaştırdıkları İki Çığlık, İki Türkü, Bir Ağıt adlı oyunları bulunuyor.  Serap Gökalp’in bir öyküsünden oyunlaştırılan bu oyun Devlet Tiyatrolarına kabul edildi.

 

 

Paylaş