Anasayfa » Çevre » Enerjide Dönüşüm & Yenilenebilir Enerji Kaynakları..ZEKİ ALPTEKİN (3)

Enerjide Dönüşüm & Yenilenebilir Enerji Kaynakları..ZEKİ ALPTEKİN (3)

Zeki Alptekin

25.09.2015, Düsseldorf

4. Halk yada Vatandaş Enerjisi – “mülkiyetin yaygınlaşması“

Bir önceki yazımızda, Almanya’da Yenilenebilir Enerjilere geçiş sürecini kronolojik olarak gösterirken, yine kısaca tarafımızdan incelenen geçmiş yılların birikimi temelinde, özellikle 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren bu sektörde yaşanan bir „boom“ olgusundan bahsetmiştik. 2000 yılında kabul edilen Yenilenebilir Enerjiler Yasası (EEG) ile taçlanan bu süreç, bununla birlikte deyim yerinde ise adeta „şahlandı“. „Enerjide (d)evrim“ yada „dönüşüm“ bu yasa ve bunun getirdiği yeniliklerle, sektörde yapısal değişikliklerle mümkün oldu. Burada söz konusu yasa ile „yenilenebilir kaynaklardan üretilen enerjinin önceden tespit edilmiş fiyatlara satın alınmasına“ devlet tarafından garanti verilmesi ve insanların (gerçek kişilerin) bu garantiye dayanarak ekonomik insiyatif alması, olayın esas püf noktasını oluşturmaktadır.

Böylelikle Yenilenebilir Enerjilere verilen maddi ve politik desteğin yasalarla kayıt altına alınması, Enerji Dönüşümünde direk olarak vatandaşın (Bürger) „işin içine girmesini“ beraberinde getirdi. Öyle ki „Enerjide Dönüşüm“ deyiminin yerini „Vatandaş Enerjisi Dönüşümü“ söylemi almaya başladı. Bu gelişme, somut olarak tek tek kişilerin, vatandaşların kendi insiyatifleri ile kendi enerjisini üretmesini, ürettiğinin fazlasını sisteme vererek gelir elde etmesini, işin altından tek başına kalkamadığı durumlarda ise „sürece karışmak“ isteyen diğer kişilerle biraraya gelerek herhangi bir biçimde hissedarı oldukları birlikler, ortaklıklar (enerji kooperatifleri, birlikleri, sınırlı sorumlu enerji kommandit firmaları vs.) oluşturup yenilenebilir enerji kaynaklarından (başta özellikle güneş, rüzgâr ve biyokütle enerjisi olmak üzere) enerji yada elektrik üretmesinde ifadesini buldu. O zamana kadar Almanya’da var olan ve 4 büyük enerji şirketinin ülkeyi aralarından bölüştüğü merkeziyetçi, klasik-fosil ve atomar enerji kaynaklarına dayalı oligopolist nitelikli enerji sektörü,  „enerji büyüklerinin“ sektördeki bu değişimi deyim yerinde „uyuması yada atlaması“ ile de „çoğulcu“ ve „ademi merkeziyetçi“, başta hiç kimsenin tahmin etmediği yaygın „demokratik mülkiyetçi“ bir yapısal değişime şahit oldu:

– 2012 yılı itibarı ile Almanya’da Yenilenebilir Enerji alanlarında kurulu güç 76 Gigawatt’a ulaştı (1990: 4,1 GW; 2000: 10,8 GW). Bu güç ile aynı yıl üretilen elektrik miktarı ise 131 Terrawatt/h ile Almanya’da üretilen elektriğin %23’üne denk geldi. Buna, %33,8 ile rüzgar, %30,0 ile biyo enerji, %20,5 ile fotovoltaik tekniği ile güneşten elektrik üretme katkıda

bulundu. [1]   Peki bu gelişmeler hangi ekonomik yapılanmalarda, „mülkiyet ilişkileri“ temelinde mümkün oldu?

Burada, söz konusu olguyu açıklaması açısından kullanmayı uygun gördüğümüz bir deyim „halk yada vatandaş mülkiyeti“!  Bununla kastedilen, geçmişte „sosyal demokrat“ bağlamlarda dile getirilen „halk sektörü“ yada „reel sosyalizmde“ oluşturulan „halk adına devlet sektörü“ hiç değil!  Burada söz konusu olan tek tek kişilerin, her alman vatandaşının direk olarak kendi adına (mesela kişisel olarak yapılabilirliği olması açısından güneş enerjisi sektöründe) yada birçok kişinin biraraya geldiği „enerji inisiyatifleri, kooperatifleri yada şirketleri“ aracılığı ile (mesela göreceli büyük yatırımları gerektiren Rüzgar Enerjisi sektöründe) „hisse senediyle“ bizzat bu işin sahibi olarak enerji üretimine katılması ve karşılığında yerine göre buradan pay almasıdır, yani „kendi hesabına“ ekonomik faaliyette bulunmasıdır.  Almanya’nın kuzeyinde faaliyet gösteren Schleswig- Holstein Rüzgâr Enerjisi Birliği’nden Nicole Knudsen yeşil enerji kaynaklarının büyük şirketlere değil, özel şahıslara ait olduğunu şöyle ifade ediyor: [2]
“Kuzey Frizonya’daki her on rüzgâr türbininden dokuzunun özel sahibi var. Yüzde 51’lik sanayi ortaklığından değil, yüzde 90’lık halk sermayesinden söz ediyoruz. Belde ve belediyeler el ele verip rüzgâr parkları kurmaya ya da yel değirmenleri dikmeye karar vermişler. 800 nüfuslu köyde yaşayanların 600’ü bu tesislere ortak olmuş. Bu santraller,

tesadüfen aynı yerde yaşayan birkaç büyük sermayedarın değil, bütün bölge sakinlerinin malı.“  Kapısının önündeki enerji dönüşümüne ortak binlerce Frizonyalı’dan biri olan Ernst Hinrichsen ise “Yeni yatırım modeli burada olumlu karşılandı ve kendi rüzgâr parkımızı kurduk. Köyde yaşayan 500 kişiden 430’u tesislere ortak olmak istiyor. 4 milyon euroya ihtiyacımız vardı, on milyonluk hisse talebi geldi. Bu projeyi halka açmanın ne kadar yararlı olduğu, gösterilen yüksek ilgiden de belli” şeklinde konuşuyor.
Buradaki „halk angajmanı“, insanların bu konudaki motivasyonu yapılan araştırmalara göre birincil olarak; bu yolla yaşadığı bölgenin ekonomisinde katma değer yaratılmasına ve „enerji dönüşüm“ sürecine katkıda bulunmak! Bu bağlamda „gelir elde etme“, ankete katılanların üçte ikisinin olumladığı, ancak ikincil neden olarak gördüğü motivasyonu oluşturuyor. [3] 

 

Bu gelişmeler, bir yerde ifadesini „halk sermayesinin“ yada „halk enerjisinin“ Enerji Kooperatifleri biçiminde örgütlenmesinde buluyor. Buradaki katılımlarda insanlar için „çekici“ olan diğer bir şey de, enerji kooperatiflerinde „değerinden bağımsız olarak“ her hisse sahibinin bir oy hakkı olması! Bu ve (ekonomik-ekolojik) enerji bilinci bir araya gelince, kooperatiflerin genel kurullarına yüksek katılım ve bununla yaygınlaşan bir „taban demokrasisi“ olgusu ortaya çıkıyor. Mesela; enerji dönüşümü çerçevesinde RES’lerin „ekolojik ve ekonomik olarak en iyi nereye inşa edilebileceğinin“ tartışıldığı, sürece halk katılımının sağlandığı açık bir platform! Böylelikle ileride çıkabilecek olası „problemlerin“ önüne geçilebiliyor. Yani tipik „halka açık“ Anonim Şirketler’de her zaman olduğu gibi, küçük hissedarların büyük oranlarda genel kurullara katılmadığı, dolayısı ile oy hakkını otomatikman (büyük) bankalara devrettiği aldatmacı, edilgen bir sistem yerine etken „katılımcı, doğrudan yada direk demokrasi“!

 

Yenilenebilir Enerji sektöründe Almanya’daki kooperatiflerin sayısı özellikle 2005 yılından itibaren kuvvetli bir artış gösteriyor. 2012 yılı itibariyle içinde 136.000 kişiyi barındıran toplam 754 Enerji Kooperatifi sayısı tespit ediliyor. Söz konusu 136 bin hisse senedi sahibi enerji kooperatifi üyelerinin %90’ı tek tek „özel kişiler“den oluşuyor. Bu kooperatifler tarafından o zaman kadar yapılan toplam 1,8 milyar € yatırımın 1,2 milyarı Yenilenebilir Enerji Üretim tesislerine harcanmış!  Bu yatırımlar ile oluşturulan 417 MW’lik kurulu güç ile yılda üretilen elektrik miktarı 580 Gigawatt’ı buluyor. [4]

 

2014 yılı sonu itibari ile 973 kayıtlı enerji kooperatifi sayısına ulaşan „halk enerji birlikleri“nin gelişme hızı, 2012’den beri azalmaya başladığı tespit ediliyor. Buna sebep olarak, 2013 yılında anonim şirketler yasasında yapılan yeniliklerin ve özellikle Yenilebilir Enerjiler Yasasında (EEG) yapılan „destekleri kısıtlayıcı“ değişiliklerin rolünü belirtmek gerekiyor. [5]  Yeni bir dinamiğin tekrar oluşması ise, enerji kooperatifleri konusunda yeni modellerin yaratılması, mesela kooperatifler arası kooperasyonların kuvvetlendirilmesi, bunlardan kimilerinin birleşerek güçlerini konsantre etmeleri yolu ile ağırlık kazanmalarının olanaklı olabileceği ifade ediliyor. [6]

 

Bu tür halk enerji kooperatiflerinin özellikle -yatırımın boyutları nedeniyle- rüzgâr enerjisi sektöründe (RES) ve rüzgârın bol olduğu kuzey bölgesinde yoğunlaştığını belirtmiş olalım. Kuzey Fizonya’da RES parklarının %90’ı „halk rüzgar enerjisi parkı“ şeklinde gerçekleştirilmiş! Bölge halkı, direk olarak finansiyel, konseptsiyonel ve organizasyon açısından oluşumlarda insiyatif almış durumda. Buralarda yarattıkları katma değer, yöredeki diğer sektörlerde de katma değer yaratılmasına hizmet ediyor, bölgesel ekonomik çevrimi güçlendiriyor, böylelikle artan „kurumlar vergisi“ kaynağı bölge belediyelerin kalkınmalarına yardımcı oluyor. Tüm bunlar, „temiz halk enerjisi“nin bölgedeki saygınlığını ve kabülünü yükseltiyor. [7]

 

„Halka Enerjisi Hareketi“nin yukarda olduğu gibi her zaman „aşağıdan yukarıya doğru“

örgütlenmediğini, sürecin aynı zamanda „tersine işleyen“, bir nevi „top-down süreçlerini“ de  içinde barındırdığını burada tespit etmek gerekiyor. Yerine göre yeni kooperatif üyeleri kazanma ve (maddi) kaynakları mobilize etme, kooperatif bankaları (Genossenschafts-bank) tarafından projelendirilen kimi enerji insiyatiflerinin*) sivil-toplumsal güçlerinin var olduğu yerlerde, onlarla rekabete girmeden, onlara dayanarak  gelişmesi ile de mümkün olabiliyor. [8]  „Alttan alta gelişen süreç“, „yukardan aşağıya doğru insiyatifleri“ tetikliyor, onlara vesile oluyor, gelişmenin her iki kanalı „birbirlerinin varlık nedeni olarak“ birlikte var oluyorlar, biribirlerini yaratıyorlar. Bu açıdan burada olan, herhangi bir „tepeden inmecilik“ değil, tabandaki birikim enerjisinin üst yapıdaki etkilerinin sonuçlarıdır.

 

Yenilenebilir Enerjiler sektöründeki yeni yapılanmanın aktörlerini belirleme, bunları tasnif etme -“sınıflandırma“- konusunda yapılan „ince“ ve en iyi bir araştırma aşağıdaki detaylı tabloyu ortaya koyuyor:

 

 

adsız bu

 

Kaynak: Trend:research, Leuphana Universität Lüneburg, Definition und Marktanalyse von Bürgerenergie in Deutschland, 2013 Oktober Bremen-Lüneburg, S. 20

Buna ilişkin olarak;[1]
Vatandaş  tanımı ile katılımcı tek tek gerçek kişiler, İnsiyatifler/Birlikler  deyimi ile gerçek kişilerin oluşturdukları topluluklar yada kooperatif veya onların katılımıyla kurulan orta boy şirketler „halk enerjisi“ kavramının temelini oluşturuyor.  Komünal idare ve İşletmelerle ilgili bölgenin (komünün) belediyeleri yada onların „halk adına“ oluşturdukları şirketlerin (elektrik üreten Stadtwerke‘ler) yada birimlerin bunlara eklemlenmesiyle ortaya çıkan tablo, desantral „bölgesel enerji“nin temelini oluşturuyor. Tablonun sol tarafindaki kuruluşlara ise -objektif, titiz bir analiz için- biraz ayrımlı yanaşmak gerekiyor.

 

Alttan başlayacak olursak Enerji Şirketleri  ile kasdedilen 4 büyük transnasyonal, merkeziyetçi tedarik sistemine haiz -Almanya’yı kendi aralarında bölüşmüş- oligopolist şirketler (E.ON, RWE, EnBW, Vattenfall Europa) „enerji tekelleri“dir. Projeciler ise, Yenilenebilir Enerji Yasası’na dayanarak bölgesel potansiyelleri ortaya koyup bunları projelendiren gruptur; mesela „mühendislik büroları“ gibi! Yerine göre (halk) projelerine hisse ile katılan ve genelde „tekel dışı“ olan bu grup, bunların hayata geçmesinin de güvencesini oluştururlar. Makina Sanayii  ise genelde ilgili tesisleri teknik olarak besleyen, aparatlarını üreten kesimdir (Siemens’den irili-ufaklı şirketlere kadar). İmalat ve Ziraat Endüstrisi  ise genelde yerel-bölgesel orta boy firmalardan oluşur. Finans Sektörü  arasında ise, Yenilenebilir Enerjiler konusunda yatırım fonları oluşturan „ekolojik fonlar“ olabileceği gibi, ilgili bölgelerdeki yatırımları kredilerle destekleyen bir dizi yöresel (komünal) bankalar da (Sparkasse‘ler, Genossenschaftsbank‘lar vs.) olabiliyor. Özetle, Yenilenebilir Enerji Sektörü’nde, içinde  -Yenilenebilir Enerji sektöründe kurulu gücün ve üretilen elektrik miktarının yaklaşık %50’sini oluşturan-  „halk enerjisi“nin ağırlığı olduğu geniş bir „tekel dışı enerji kesimi“nin olduğu aşağıdaki tablo ortaya çıkıyor:

 

–  2012 yılı itibari ile Yenilenebilir Enerji sektöründe kurulu 73 MW’lik kurulu gücün 33,5 MW’si, yani %46,6’sı (geniş anlamıyla) vatandaşın! „4 enerji büyükleri“ olarak anılan „enerji tekellerinin“ payı ise sadece %12,5. [2]   Almanya’da Yenilenebilir Enerji Kaynakları sektöründe „sürdürülebilir bir enerji zemini“ arayışları sonucu oluşan yapıyı 2010 yılı itibarı ile aşağıdaki sayılar bir kez daha somutluyor:

2

 

Burada oligopolist „dört büyüklerin“ sektördeki (oldukça düşük) payının, başlangıçta „enerji dönüşüm“ sürecini kaçırmaları temelinde -büyük yatırımları gerektiren- rüzgar sektörünün off shore  alanındaki yatırımlardan ileri geldiğini belirtelim. Bu genel tabloyu sektör içi, özellikle iki büyük enerji üretim alanları açısından da ele alarak tamamlayalım:
Güneş Panelleri  yada Fotovoltaik(FV)  sektörü özellikle tek tek gerçek kişilerin ağırlığı ile karakterize edilen bir sektör! Konutların damlarında kurulmuş olması ile göze çarpan FV panelleri, bu alanda toplam olarak kurulu olan yaklaşık 32,5 Gigawatt’lik gücün yarısına sahip. Kırsal alandaki çiftçiler arasında da yaygınlaşan güneş panelleri sektöründe Kurumsal ve Stratejik Yatırımcılar *) kurulu gücün %48,5’ine sahip olarak burada ağırlıklarını oldukça hissettiriyorlar. „Enerji devlerinin“ payı ise %6,5 ile bu sektörde oldukça düşük! [1]

 

Karada kurulu olan (onshore) Rüzgar Enerjisi  sektörü, Yenilenebilir Enerjilerin Almanya’daki en ilginç yapılanmalarından birini oluşturuyor. Burada aktiv olan RES’lerin kurulu gücünün yarısı 15,5 Gigawatt ile  „halkın mülkiyetinde“! Biyo- ve FV enerjide tesislerin sahipleri özellikle tek tek gerçek (özel) kişiler iken RES sektöründe halk mülkiyeti, %20,4 oranında halk kooperatifleri (halk enerji şirketleri) ve %25,8 oranında ülke çapındaki „halk katılımları“ ile gerçekleşiyor. Burada ikinci büyük katılımcı grubu yaklaşık

12 Gigawatt’lik kurulu güç ile Kurumsal ve Stratejik Yatırımcılar kesimi oluşturuyor. [2] „Büyükler“in buradaki sürece katılımı da göreceli olarak oldukça düşük ve bu manzara onların „enerji dönüşümü“ sürecini realize edemediklerine dair en açık örneği oluşturuyor.

 

Sonuç olarak; 2012 yılı itibarı ile „halk enerjisi“, -kelimenin geniş anlamında- halkın mülkiyetindeki tesislerde üretilen enerji, 56 Terrawatt/h ile Yenilenebilir Kaynaklardan üretilen enerjinin yarısına denk geldi.[3]

 

Tüm bu yazdıklarımızdan genel bir sonuç çıkartmadan önce, Almanya’nın Yenilenebilir Enerjiler deneyiminden dersler, teorik sonuçlar çıkarmak, soyutlamalarda bulunmak bizce elzem!

 

  1. Ara ÇıkarımGeçmişte Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına ilişkin yaptığımız bir çalışmada, Almanya’da enerji sektöründe oluşan bu yapı ile ilgili olarak şöyle bir tespitte bulunmuşuz: [4]

 

.. Özetle, yukardaki örneğe bakınca, burada, günümüzde kapitalizmin klasik gelişme örnekleri ile pek benzeşmeyen ademi merkeziyetçi bir yapı ile karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor. Böylesine istisnai yapılanmaların ana nedenlerinden birini şüphesiz yenilenebilir enerji teknolojilerin tek tek kişiler, küçük üretici ve girişimciler tarafından „ulaşılabilir“ ve „kullanılabilir“ olması oluşturuyor. Buna 80’li yıllardan itibaren, zamanında çoğu kişinin alaylı bir şekilde gülümseyerek izlediği çevreci hareketin kendi alternatif yaşam alanlarını sivil-ekonomik anlamda kurmaya başlamasını da eklemek gerekiyor.

Sonuç olarak; 21. yüzyıl kapitalizmine özgü „teknoloji üzerindeki tekellerin kırılması“, „mülkiyetin adem-i merkeziyetçi şekilde yaygınlaşması“ ve dolayısıyle „serbest rekabetin yeniden keşfedilmesi“ konusunda en iyi örneklerden biri olarak Almanya‟daki yenilenebilir enerji sektöründeki bugünkü yapı ortaya çıkıyor. Bu tespitlere ek olarak; burada bilinmesi gereken önemli noktalardan birisi de, bu orjinal yapılanmanın herhangi bir “toplumsal mühendislik, geleceği projelendirme” olmadan, kendi doğal akışı -diyalektiği- içinde, soruna çözüm üretilerek ortaya çıkması. Toparlayacak olursak;

 

  1. Mülkiyetin adem-i merkeziyetçi bir yapı ile„yaygınlaşması“,
  2. Serbest rekabetin tekrar gerçek anlamda hayata geçmesi,
  3. Teknolojiye ulaşımda tekellerin kırılması,
  4. Enerjinin ucuzlaması ve ekolojik korunum,

 

süreci karakterize eden noktalar olarak ortaya çıkıyor.

 

Bu (ekonomik) gelişmenin toplumsal plandaki yansıması ise, daha fazla demokratikleşme, demokrasinin tabana daha fazla yayılması demek! 21. yüzyılda, temsili demokrasinin etkin taban demokrasisine evrilmesinin, bilgi toplumuna geçişin ilk nüveleri bunlar..
Böylelikle yaygınlaşan, kendisi için enerji üreten ve fazlasını dışarıya ileten bir üretim sistemi, bu sektörün yaklaşık yarısında -ekonomi politikde ifade edildiği şekliyle- „üretimin kitlesel karekteri ile onun sonuçlarına kapitalist el koyma“ arasındaki temel çelişkiyi geçersiz kıldı.

 

 

Gelişen Yenilenebilir Enerji Kaynakları ile birlikte buna ilişkin teknolojiler, aynı zamanda global ekonomik ilişkilerde geçen yüzyılın sonlarından itibaren varlığını hissettiren, özellikle 2008-2009 kriziyle birlikte 2010’dan itibaren tamamen kendini ortaya koyan bir trendin tekrar tasdik edildiği alan oldu: Bölgeler- yada ülkelerarası teknolojik farkların aşınması, Gelişmekte olan Ülkeler’in Gelişmiş Ülkeler’e yakınlaşması, diğer bir deyişle „kapitalizmin eşitsiz gelişme yasasının“ giderek göreceleşmesi!  Özellikle Güneş Panelleri sektöründeki uluslararası rekabet -Çin’in Almanya’yı „sollaması“- bu konuda çok açık bir örneği teşkil ediyor. Bu trendi yada gerçeği bir çalışmamızda şöyle tahlil etmişiz:

 

„.. Eski tipte sınırları aşan sermaye hareketlerinin yanısıra, günümüze özgü, bölgelerarası teknolojik farkların aşınması, göreceleşmesi yada yerine göre hemen hemen ortadan kalkması sermaye hareketlerini sınırlamıyor, tam tersine onları daha da hareketlendiriyor. Zira gelişme, farkların ortadan kalkma trendine rağmen kısa momentlerle de olsa bir uzmanlaşma, teknolojik inovasyonlarla biraz ve belli süre itibarı ile bir adım ileride olma (kendine özgü farklılıklar yaratarak pazarda -artı- pay kapma) şeklinde “göreceli eşitsizlikleri” de içinde barındırıyor. Böylece oluşan göreceli kısa süreli farklılıklar, farkı kapatmak için yeni bir yarışın nedeni oluyor. Rekabet sonunda farklar aşılıyor, eşitleniyor, kısa süreli farkları yaratmak üzere peşi sıra devreye giren yeni inovasyonlar ile tekrar rekabetin yolunu açıyor! Mesela Samsung-iPhone yada diğerlerinin yarışmasında olduğu gibi! Son tahlilde hepsi de teknolojik olarak birbirlerine çok yakın ürünler bunlar! Birdenbire ileri bir teknolojik inovasyonla öne fırlayan, kısa bir süre sonra tekrar yakalanıyor, farklar kapanıyor; sonra yeniden serbest rekabetle kozlar paylaşılıyor, yeniden „barış ve yarış; bu böyle devam ediyor! Sermaye bu şartlar altında “ihraç” ediliyor, bölgeler arasında gidip geliyor. Global şartlarda kapitalizm, kendi koyduğu kuralları böyle relative ediyor.[5]

*           ) „Kurumsal ve Stratejik Yatırımcılar“ grubu, içinde tek tek kişileri barındıran fon yatırımcıları olarak finans ekonomisinin temsilcilerini içinde barındırdığı gibi, ürettiği bir aparatı yada tekniği deneme amacı ile ilgili yatırımlarda yer alan makina sanayisi temsilcilerinin de yer alabildiği „kozmopolit“ bir grup olarak literatürde ele alınmaktadır. (a.g.y., S. 24-25)

[1]              a.g.y., S. 45

[2]              a.g.y.

[3]              a.g.y.

[4]              Zeki Alptekin, Yenilenebilir Enerji Kaynakları ve Türkiye, Enerji Sorunu açısından Potansiyeller ve Olanaklar üzerine kısa bir analiz,  S. 11:

https://yenilesme.files.wordpress.com/2015/08/tc3bcrkiye-ve-yenilenebilir-enerjiler1.pdf

[5]              Zeki Alptekin, TTIP, CETA, TPP vs. vs.: Tarihsel kontexte „serbest ticaret anlaşmaları“nın global ekonomik gelişmelerdeki yeri, S. 32: https://yenilesme.files.wordpress.com/2015/08/ttip-ve-ceta1.pdf

 

Paylaş