Anasayfa » Çevre » Ahmet Aras Yazdı: Bodrum ve özelleştirmeler: Bir ‘çökme’ hikâyesi

Ahmet Aras Yazdı: Bodrum ve özelleştirmeler: Bir ‘çökme’ hikâyesi

Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras ‘Bodrum’da özelleştirmelerle yaşamsal bütünlük ortadan kaldırılıyor. Daha fazla betonlaşma Bodrum’un doğal yaşamını yok eder, bu kabul edilebilir değil’ uyarısında bulunuyor.

 

bostancı escort bayan
ümraniye escort bayan
ümraniye escort
anadolu yakası escort bayan
göztepe escort bayan
şerifali escort
maltepe escort
maltepe escort bayan
tuzla escort
kurtköy escort
kurtköy escort bayan

Başkan Aras’ın Karar Gazetesi’nde yayınlanan yazısının tamamı:

“Madenci bizim köye geldiğinde suyu bizden alıyordu 2016 yılında.

2018-2019’da bizim köylüye su satmaya başladı tankerlerle.

Üzüldüğüm nokta, benim suyumu kesen madenci bana suyu verince ona minnet duyuyorum.

Benim köylüm ona minnet duyuyor, madenci bana yardım etti diyor.

Demiyor ki benim suyum niye kesildi de
ben susuz kaldım.

Bu adamlar geldiğinde suyu benden istemiyor muydu, demiyor.
Şimdi bizim köyün suları kesildi, şimdi madenci tankerlerle su servisi yapıyor mahallede, köylü de madenciden su aldığı için buna seviniyor.”

 

Bu cümleler Aydın Çine’de Topçam köyündeki evine 60 metre uzaklıktaki madene karşı mücadele eden Ali Coşkun’a ait.

 

Coşkun bu cümleleri köylerini yok etmek isteyen madene karşı mücadele veren, Akbelen ormanında nöbet tutan İkizköylülere 17 Temmuz’da mücadelenin birinci yılını doldurduğu gün söylüyordu.

 

Coşkun’un söyledikleri kapitalizmin insan ve doğa karşıtı özelliğinin ulaştığı aşamanın sanırım en net pratiği.

 

Kırın şehrin içinde yitip gittiği şehrin kırı emip kaybettiği genelleşmiş bir karşıtlığın aşılması teorik olarak tartışmalıdır ve bu pratikte sürdürülebilir değildir.

Bu kentsel doku anlayışı üzerinde temellenen her strateji yaşamı çürütür.

Topçam’daki gibi…

Bodrum ve özelleştirmeler
Bodrum’da da kapitalist tahakkümle Topçam’dan farksız bir süreç işletiliyor.

Özelleştirmelerle hayatsal bütünlük ortadan kaldırılıyor.

Özelleştirme Bodrum için; kurdun, kuşun, böceğin, ağacın, çiçeğin, insanın… sahip olduğu topraklardan dışlanması demek.

Betonun ve rantın toprağın yeni efendisi olması demek. Bir yaprak kadar faydası olamayacakların hüküm sürmesi demek.

Zincirsiz, biçimsiz, dokusuz “Megalopolis” özelleştirmelerle kendini dayatıyor. “Doğa ile toplum, maddi olan ile manevi olan arasındaki ayrım aşındırılıyor.”

Bu bir yeniden paylaşım, bu resmen evrensel bir konsensüs gibi işleyen emperyalizmin başka bir biçimi.

Bugün “mülk Allah’ındır” diyenler mülkü talan etmekten geri durmadı, “görünmez el”e tapanların sancağında birleştiler.

Hedefleri kâr ve kâr için bütün canlı yaşamını ortadan kaldırmak…

Bodrum da bu yok oluşun bir parçası. Yani özel mülkiyet anlayışının ve üretim ilişkilerinin geldiği nokta bize “finish” çizgisini gösteriyor.

Daha fazla betonlaşma Bodrum’un doğal yaşamını yok eder; bu kabul edilebilir değil. Halihazırdaki durum bile bunun aşılması gerektiğini çok net gösteriyor.

Oysa kırla ilişkili kentsel doku karşıtlıkları da ortaya çıkarır. Bu haliyle doğa, sürdürülen eylemin etkisinden olduğu kadar tahakkümünden ve sahiplenmeden de kurtulur, daha doğrusu bu etkilerin dışında kalır. Özgür kalır. Özgül kalır. Artık değil.

Daha önce de yazmıştım. Bodrum’a bir başyapıt gözüyle bakmak gerekiyor.

Bodrum, zaman içerisinde tarihsel miras ve kentsel hayatın uyumundan çıkarılan, yavaş yavaş şekillendirilmiş böyle bir başyapıttır.

Bu başyapıtlık hali, başlangıçtan bu yana Bodrum’a sahip olan, ona hükmederek tarihini inşa eden haklarla Bodrum arasında karşılıklı bir saygıya bağlanır.

Bunu yoğunlaştıran şey, 3500 yıllık tarihin Bodrum’un kırla ilişkisinden kaynaklanan toplumsal-politik biçimlerinin ortaya koyduğu rasyonellikte massedilmesidir.

Bugünün sorusu şudur: “Kendine değer katanlardan kurtulmuş”, özgürleşmiş, bizimle yenilenmiş bir Bodrum’u; “kent-kır, sınıf-mülkiyet ilişkilerinde dönüşümlere zorlanmadan hangi toplumsal ve politik biçimlere, hangi yaşamsal teoriye emanet edeceğiz”.

Bodrum’da artık önemli olan 3500 yıllık antik tarihsel miras değil; önemli olan dar ve derinliksiz yeni bakıştır; o da iktisadi olandır. İdeolojiktir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 9 Ocak 2019’da Beştepe’de düzenlenen ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde Yerel Yönetimler Sempozyumu’nda yaptığı konuşmasında dikey mimariye karşı yatay mimari çağrısı yapıyor “Aksi taktirde ortaya çıkacak sosyal maliyet, bu modelin yükleyeceği maddi bedelin çok üzerinde olacaktır” diyor ve şöyle devam ediyordu: ”Denizlerimizin kenarlarında, orman alanlarımız, buraları betona, toprağa çevirme gayreti içinde olanlar var. Ya şu para var ya, nelere muktedir. Bu kapitalizm nelere muktedir. Orman morman ne var ne yok kesiyor, atıyor, götürüyor. Doğa şöyle olmuş, böyle olmuş umurunda değil.”

Cumhurbaşkanı haklı; ama şikayet ettiği şey kendi eseri…

Bodrum yaklaşık 20 yıldır ama özellikle de son 4 yıldır yeni rejime eşlik eden bir yok oluşu yaşıyor. Bu yok oluş, zamanın ideolojisiyle de yek-vücut oluyor.

Bu özelleştirmeler; Bodrum’un doğa-insan dengesini daha başından itibaren sarsıyor ve tarihsel geleceğini ortadan kaldırıp, toplumsalın yerine bireyseli, parayı ve rantı koyuyor. Birilerinin para akladığı, para devşirdiği, para yarattığı, paraya taptığı… bir “çekim merkezi”ne dönüştürüyor.

Bunu yaparken “barbarlık” düzeyinde bir sömürünün ve tahakkümün inceliklerini sergiliyor.

Yeni caziple tarihsel miras dahil; geleceğe, geleneksel öğelere topyekûn bir saldırı söz konusu.

Tarihsel özgürlük ve özgüllük yitip gidiyor. Yeni cazip, tarihe saldırıp kemirirken geleceği de ortadan kaldırıyor.

Eskiden de para ve rant fazlasıyla cazipti. Bugünün farkı, neoliberalizmin “şahlanışı”; özelleştirmeler yoluyla hayatlarımızın da bunun bir parçası oluşu…

Döngüsel bir varoluş içinde servet yaratma, serveti aktarmada, korumada bir birikim rejimi gibi işleyen bir araç özelleştirme…

Başka bir deyişle kamusalın ortadan kaldırılması, el konulması, bir “çökme” hali artık özelleştirmeler.

Yasal çökme ve hatta bazen yasal olmasına da gerek kalmayan, yasal süreçleri umursamayan bir “mala çökme” hali.

“Üstünün” yeni rejimle oluşturduğu kişisel hukukunda süreklilik kazandı özelleştirmeler…

Neoliberalizm gerçeği

Korkut Boratav neoliberal düzenlemeyi, “sermayenin sınırsız tahakkümünü dünya çapında yerleştirme tasarımı şeklinde tanımlayabiliriz” diye açıklıyor ve ekliyor: Neoliberalizm tanımı ‘sermayenin sınırsız tahakkümünü emperyalizmin devlet aygıtı da kullanılarak yerleştirme tasarımı olarak genişletilebilir.’

Neoliberalizmle beraber sermayenin nüfuz etme süreci bugün uğraştığımız her şeyde beliriyor. Sadece ekonomik değil toplumsal, siyasal, kültürel ve ekolojik açıdan büyük tahribat yarattı. Bu tahribatı çok yönlü bir çöküş olarak da hissetmek mümkün; ki neredeyse yarım yüzyıldır küresel açıdan egemen bir birikim rejiminden söz ediyoruz.

Bu gidişata dur demek, sistemle yüzleşmek için özne olduğumuzu hatırlamak gerek. Vahşi çağlarda değiliz, bu barbarlığı anlamlandırmak imkansız… Ancak bu kapsamlı sessizliği yaratan da neoliberalizm…

Pierre Bourdieu’ye göre neoliberalizm kamuyu parçalar; çünkü piyasayı hedefleyen kolektif yapıları yok eden bir programdır neoliberalizm ve kamu varlıklarının alım-satım ilişkisine hapsedildiği ilksel bir birikimin de tezahürü gibidir. Bu durum özelleştirme politikalarını doğurduğu gibi; diğer taraftan da o politikaların bir sonucudur.

Şöyle ki, piyasa aklı sadece sermaye içi rekabeti artırmaz; aynı zamanda toplumca piyasanın içselleştirilmesini de dayatır. Her şey mübadele açısında yoğunlaşır ve kamusal varlıklar da onlara duyulan ihtiyaç da önemsizleşir. Bu durum devamında, tüm canlı yaşamını hedefleyen, ilksel ve ilkel bir halin tüm “gelişmişlikle” saldırısını getirir.

Fail ve fiil

Bodrum başta olmak üzere neredeyse tüm ülke kibirli bir kişisel hukukun uygulama alanı, sahnesi; özelleştirmeler de servet yaratmanın, aktarmanın, birikim rejiminin kaldıracı oldu.
Bodrum bu kişiselleştirilmiş hukukun eliyle parsel parsel özelleştiriliyor, satışa çıkıyor. Bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya bir kibrit çöpü yetiyor… Bu sürecin son yıllardaki hızla ilerlemesini sadece haber başlıklarından bile takip edebilirsiniz:

“Bodrum Ortakent’te 439 bin 803 metrekarelik taşınmaz satılacak.”

“Özelleştirme İdaresi Başkanlığı Bodrum’da kamu arazisi statüsünde olan 79 parseli tek tek satıyor. Son olarak Bitez Mahallesi’ndeki 18 bin 847 metrekare kamu arsası, özelleştirme yoluyla satıldı.”

“Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından Bodrum’da yer alan 14 arsa 48 taksitle satılıyor”

 

“Bodrum’da 73 dönüm daha Erdoğan imzasıyla yapılaşmaya açıldı”

 

“1 milyon 102 bin metrekarelik alan, kentsel yeşil alan imara açılmak isteniyor”

 

“…araziler satışa çıkarıldı. 12 özelleştirme ihalesi ve 6 plan değişikliği kararı yayımlandı.”

 

“Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca (ÖİB) satışa çıkarılan Bodrum’daki taşınmazların özelleştirme ihalesi nihai pazarlık görüşmesi gerçekleştirildi. Toplam 28 bin 277 metrekare büyüklüğündeki 4 parsel 210 milyon liraya, 8 bin metrekarelik bir arsa ise 200 milyon liraya alıcı buldu”…

 

Bunların yanı sıra gazetelerde hem bizim hem de çeşitli platformların, sivil toplum kuruluşlarının mücadelelerini de okuyabilirsiniz:

 

“Bodrum’un Ortakent Mahallesi’nde, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile imara açılan 1 milyon 100 bin metrekarelik hazine arazisi ile ilgili Bodrum Belediyesi’nin açtığı dava sonuçlandı.

 

Danıştay, yürütmenin durdurulmasına karar verdi.”… evet tüm doğal bileşenlerle birlikte yürüttüğümüz mücadele sonuç verdi ve yürütme durduruldu.

 

Başlattığımız toplumsal mücadele ve adalet mücadelesinin bir süre önce püskürttüğü bu talan hukuku; kişisel hukukun kinci sürekliliği içinde yeni yöntemlerle ikmal alanları oluşturdu ve yeniden saldırıya geçti.

 

Bunun en canlı örneği de Ortakent… Burada tek tek Ortakent’i nasıl bir betondan cehenneme çevirmek istediklerini tasvir edebilirim veya içerisinde neler olacağını, nelerin yapılacağını anlatabilirim. Ama meselemiz bu değil; ne yapacaklarının açıkçası zerre kadar önemi, anlamı yok. Önemli olan kamu malına çökülmüş olup, canlı yaşamına kastetmiş olmalarıdır.

 

Ortakent’i plan değişikliğiyle yeniden satışa çıkaranlar meşru mücadelelerin ve yasal kazanımların ne anlama geldiğini elbet biliyor; ama mafyalaşmış bir özel mülkiyet anlayışı iliklerine kadar işlemiş olacak ki her şey yok sayılıyor. Yok etme üzerine kurulu bir anlayıştan gerekli adaletin sağlanması ve meşruiyet hususunda herhangi bir adım beklenmesi yanlıştır…

 

Bakınız henüz çok yeni Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik değişikliği ile Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği’nin bazı maddeleri değiştirildi. Bu kaçıncı değişiklik… Sermaye için sanki bir formalite gibi işleyen bir hale dönüştü yönetmelikler. Yürürlüğe girdiği günden bu yana 16 kez kısmi, 6 kez de tamamen değiştirilen bir yönetmelik söz konusu. Yeni değişikliğe göre ise” ÇED süreçlerinin belli aşamaları ortadan kaldırıldı, projenin etkileri uygulanacağı alanla sınırlı tutuldu, sermaye için gerekli her şey yoluna kondu. Ve bir de “meslek ve ekoloji örgütleri gibi kurumların söz hakkının engellenebileceği” belirtildi.

Ortakent için dayatılan yeni “saldırı planı” da kişisel hukuka, yönetmeliklere uygun görünebilir ama o meşruiyeti yoktur. Bu saldırı da Bodrum’un mirasını ortadan kaldırma, kentsel bütünlüğü sadece ticaret merkezi ve konut olarak görme eğilimindedir.

Parçalı bir tiranlık görüntüsü veren sermaye-iktidar birlikteliği Bodrum’a yapılan ideolojik-ekonomik saldırıyı maskelemektedir.

Bu saldırı da diğerleri gibi “üstünün” kişisel hukuku ile politik ilişkisinden hareketlenen, kök salan, birbirini besleyen ve izleyen; esas hedefi toplumun genel kodlarını, kent felsefesini değiştirmek, sermayenin birikimi ve yoğunlaşmasının karşılığı olan ekonomik- politik stratejinin yeni yüzünden, yeni sürümünden başka bir şey değildir. Yani fiil ve fail aynıdır. Biz ne fiilden ne failden gözlerimizi kaçıramayız. Yüzüne dik dik bakmadan Bodrum’a sahip çıkamayız. Bugün Bodrum’un özelleştirmelerle milyonlarca yılda kendi ekosistemini oluşturmuş arazilerini yok etmek, dünya mirasına betondan para kasası gözüyle bakmak tek ufuk mudur; ekolojik bir perspektif gündemimizde olamaz mı? Özelleştirilen arazilerimizin neredeyse barbarca bir kapitalist hisle yok oluşa sürüklenmesine karşı tutum oluşturamaz mıyız? Bunu konuşmak günümüz kapitalizminde bir imkânsızlık mı? Geçmiş 3500 yıl gibi geleceği de korumak, Bodrum’u bu kapitalist barbar çökmeden kurtarabilmek mümkün değil mi? Bodrum’da ya da benzer yerlerde yapılan özelleştirmeler artık yalnızca bir birikim rejiminin kaldıracı değil, bence bir bütün olarak insanlığın, tüm canlı yaşamının düşmanı durumdadır.

Bodrum’da ya da başka bir yerde özelleştirme üzerine insani bir refah, değer ya da uygarlık inşası mümkün değildir.

Bir sömürü sisteminden geleceğin kamusalı çıkmaz. Hiçbir özelleştirme yararlı olamaz.

Rejimin Bodrum’da özelleştirmeler üzerinden geliştirdiği, bütün kamusal değer ve kurumları imha eden oligopol piyasa karakterinden vazgeçilmesi sadece Bodrum için değil, insanlığın ortak mirası, dünyayı paylaştığımız diğer canlılar için de bir zorunluluktur.

Bugün aşikâr ki özel mülkiyetin, özelleştirmelerin sebep olduğu adaletsizlik ancak onun ortadan kaldırılmasıyla sona erdirilebilir.

Karşımızda duranlarla bir uzlaşı mümkün değildir; ya yaşamın tarafında olursunuz ya da yok oluşa, yok edilişe ortak…

Paylaş