Anasayfa » Politika » KILIÇDAROĞLU “KENDİSİNİ AÇLIĞA MAHKUM EDEN PARTİLERE OY VERİRLER”

KILIÇDAROĞLU “KENDİSİNİ AÇLIĞA MAHKUM EDEN PARTİLERE OY VERİRLER”

Bodrum’da ,Cumhuriyet Halk Partisi Bilim Yönetim ve Kültür Platformu’nun Tarım Orman-İş Sendikası ile ortaklaşa düzenlediği “Türkiye’deki Ormancılık Politikalarının Toplumsal Yansımaları ve Orman Köylüleri Üzerindeki Etkileri Çalıştayı”nda konuşan Genel Başkan Kılıçdaroğlu ” Orman köylüsü, Cumhuriyet Halk Partisine yeteri kadar oy vermez. Kendisini açlığa mahkum eden partilere oy verirler. Ama onların da artık uyanmaları gerekiyor” dedi.

Bodrum Belediyesi’nin ev sahipliğinde ve Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin destekleriyle 29-30 Aralık tarihlerinde Bodrum ilçesinde yer alan The Marmara Bodrum Otel’de gerçekleşen çalıştaya başta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP’li Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün, CHP’li Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon, Tarım Orman-İş Sendikası Genel Başkanı Şükrü Durmuş, CHP Bilim Yönetim ve Kültür Platformu Başkanı Prof. Dr. Onur Bilge Kula, Edirne Milletvekili – Tarım, Orman ve Köy İşleri Komisyonu Üyesi Okan Gaytancıoğlu ile milletvekilleri, belediye başkanları,  Türkiye genelindeki çeşitli üniversitelerden doktor ve profesörler, öğretim üyeleri, mühendisler ile orman köylüleri katılarak konuyla ilgili çeşitli sunumlar yaptı. Çalıştayın ilk gününde açılış konuşmalarının ardından başlayan genel çevre sunumunda; “Türkiye’de Politika, Toplum ve Ormancılık” konusu işlenerek Çalıştay Grup Başkanlarının çerçeve sunumlarına yer verildi.

Çalıştayın açılış konuşmasını yapan Tarım Orman-iş Sendikası Genel Başkanı Şükrü Durmuş; “Ülkemiz zor bir dönemden geçiyor. Çalışma yaşamına ilişkin toplumun en geri kesiminde çalışan bu çalışma grubu, en zor şartlarda çalışıyor. Ve gerçekten ormancılık politikaları ciddi anlamda amacı dışında kullanılmak isteniyor, kullanılıyor da. Bu anlamıyla böylesi bir çalıştay, çok önemliydi.  Biz de bu çalıştayı yine Bilim Kültür Kurulu Başkanı çok değerli Profesör Dr. hocamız Onur Bilge Kula başkanlığında yürüttüğümüz ön bir çalışmayla düzenledik. Sizlerin katkısıyla da gerçekten Türkiye’de, Türkiye ormancılığına, ormancı çalışanlara, başta orman köylülerine, yeniden bir yaşam umudu aşılamak adına bu çalıştayı düzenledik. Çalıştayımızın burada düzenlenmesinde çok önemli destekleri olan Bodrum Belediyesi’ne ve Muğla Büyükşehir Belediyesi’ne sonsuz teşekkür ediyoruz. Belki Türkiye’de ilk kez bir emek örgütüyle bir siyasi partinin ortaklaşa bir soruna el atmak ve o sorunun çözümüne yönelik çareler arama noktasında birlikte iş birliği yaptığı bir çalıştaydır da bu. Bu anlamıyla da bu çalıştay, çok önemli.” dedi.

orman-jpg2

Ormanların temsilcileri olan orman köylülerimizin de çalıştayda yer aldığına dikkat çeken Edirne Milletvekili – Tarım, Orman ve Köy İşleri Komisyonu Üyesi Okan Gaytancıoğlu da, “Defalarca toplanalım, sendikaları birlikte oluşturalım ve uzlaşma kültürüyle Türkiye’yi yönetelim istedik. Çünkü her 5 kişiden biri Türkiye’de çiftçi ve 7 milyon orman köylüsü var ki, 19 bin köyde yaşıyor. Bu orman köylüleri, milli gelirden en az pay alan insanlar, geçimler tamamen ormana bağlı.” şeklinde konuştu.

CHP Bilim Yönetim ve Kültür Platformu Başkanı Prof. Dr. Onur Bilge Kula da araştırmacılar ve katılımcılara ithafen, “Çok değerli orman çalışanları da bugün aramızda. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden orman köylüleri ve orman çalışanlarını temsilen burada 3 kişi bulunuyor. Kendilerinin aramızda olması, bizzat sorunu yaşayan insanların en azından sorunlarını dile getirmeleri bakımından son derece önemli. Çok değerli katılımcılar. Cumhuriyet Halk Partisi Bilim ve Kültür Platformu Başkanlığı olarak bizim bu çalıştayı düzenlerken izlediğimiz temel ilke şudur: bu çalıştaylarla oluşturulacak bilgiler, Türkiye  toplumunun tümünün yaşam niteliğini yükseltmeye katkıda bulunmalıdır.” dedi.

Çalıştayın ev sahipliğini yapan Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon ise Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere tüm misafirlere ve katılımcılara teşekkür ederek, “Hepinize Halikarnas Balıkçımızın ‘Merhaba’sı ile ’Merhaba’ diyorum. Muğla’nın geneline şöyle bir baktığımızda; Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 13 ilçenin 9’unu kazanmış yerel yönetimleriz. Geri kalan kaybettiğimiz yerlere baktığımızda da, çok az oy farklarıyla kaybettiğimizi görüyoruz. Ama bu insanlara baktığımızda, kaybettiğimiz bölgelerin de maalesef orman köylülerimizin yaşadığı bölgeler olduğunu görüyoruz. Bu da bir siyasi gücün bir ormanı nasıl kullandığının en güzel göstergesidir. Tabi, Bodrum yarımadasına baktığımızda ise Sayın Genel Başkanım, Bodrum’un yüzde 61’i orman. Kuzey bölgemizde, Yalı ve Mazı bölgelerimizde ormanlarımız var. Bodrum’un güney kısmında orman yerine narenciye bahçelerimiz var. Ve elimizden geldiği kadar yerel yönetim olarak narenciye bahçelerimizi beyaz binalara yenik düşürmemek için her türlü mücadeleyi veriyoruz. Burada ben, en büyük sıkıntıdan yani yerel olarak yatırımcıyla yerelin karşı karşıya geldiği konulardan bahsetmek istiyorum. Özellikle orman alanlarımızın ve mesire alanlarımızın yerel halktan habersiz bir şekilde, bir anda turizme açıldığını, tahsis edildiğini görüyoruz. Tabi yatırımcı bunu ihaleye girip alıyor ama sonra bakıyoruz ki; bu alanları Türkiye’de ve dünyada en güzel yolculuğun, mavi yolculuğun başlandığı nokta olarak görüyoruz. Yahut da Bodrum Yarımadası halkının denize girdiği bir yer olarak görüyoruz. Yerel olarak tabi ki buna tepki gösteriyoruz. Fakat şöyle bir algı oluşturuluyor: Bodrum Belediyesi ve halkı yatırımcıya karşıdır, diye. Hayır. Biz yatırımcıya karşı değiliz. Yerel ile beraber halkın da onay verdiği her türlü yatırımın yanında durmaya ve arkasında her türlü desteği vermeye hazırız ancak lütfen yerelin gücünü yok sayarak, bu güzel orman alanlarını yok ettirmeyelim. Tabi, bizim elimizden pek bir şey gelmiyor. Sadece tepki gösteriyoruz çünkü bütün yetkiler merkezde toplanmış vaziyette. Bakanlık, mücadele ettiğimiz hatta meclisimizden geçirmediğimiz alanları imara açıp, tek imzayla inşaat ruhsatı kesip yollayabiliyor. Bunların hepsinin canlı örneğini Bodrum’da görebilirsiniz. Biz bunlara direndikçe de, yerelin üzerine büyük baskı binmekte. Türkiye’de herhalde rekor kıran bir belediye başkanıyım. Ayda 4 defa mülkiye müfettişi gelen, devamlı soruşturma geçiren ve Bodrum adliyesinde hiç eksik olmayan bir belediye başkanıyım. 400’ün üzerinde davam var. Ama biz dik durmaya devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki Genel Başkanım; Bodrum Yarımadası bir coğrafya üzerine kurulmuştur, bu yarımada en büyük kalemizdir. Omuzlarımızdaki vebalin bilincindeyiz. Bizler dik durmazsak, bu kaleleri kaybedersek, Anadolu halkına büyük bir vefa borcumuz olur. Biz Anadolu halkının aynı zamanda umuduyuz da. Çünkü imkansız olmadığını gösteriyoruz, bunun için de her türlü mücadeleyi gerek teşkilatımla beraber  gerek genel merkezimle beraber bu çalıştayla beraber  yapıyoruz.  Onun için Bodrum’un sahip olduğu sevgi, barış topluluğu gibi yaşamının bozulmasına da asla müsaade etmeyeceğiz. Herkesin kendine göre politik yönleri var, önlemleri de var ve Bodrum’un yapısını değiştirmeye çalışanlar da var. Ama biliyoruz ki Bodrum, Türkiye’nin 7 bölgesinden gelen insanların ve yurtdışından gelen insanların, birbirine sarılarak sevgi seli oluşturarak yaşadığı bir yer. Onun için asla böyle şeylere müsaade etmeyeceğiz. Biz hiç kimsenin rengine, diline, ırkına, mezhebine bakmadan onları kucaklayan, Türkiye’nin en medeni insanlarının, hoşgörülü insanlarının ve paylaşımcı insanlarının yaşadığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Özellikle de Genel Başkanım, değerli çalıştay üyeleri, değerli hocalarım, sayın vekillerim; yerelin gücünü lütfen artırın. Çünkü yerelin gücü elinden alındıkça, merkezi yönetim istediği gibi at koşturuyor. Bizler sadece zurnanın son deliği durumuna düşüyoruz. Özellikle 11 belediye ile yönetilen Bodrum Yarımadası, bir gecede tek belediyeye düşürüldü. Ve değişken nüfusun olduğu bir yerde o kadar zorlanıyoruz ki çalışmakta. Biz Anadolu’nun herhangi bir ilçesiyle aynı görülüyoruz. Yaptığımız müracaatlara hiç kimse oralı olmuyor. Biz imkansızları başararak buraya geldik. Bundan sonra da çalışmaya devam edeceğiz. Ve bu güzel dileklerimle güzel ülkemin güzel ormanlarının daha fazla lezzet verebilmesi için, gelecek nesillerimizin daha yeşil bir Türkiye’de yaşayabilmesi için, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği için bu çalıştayın çok önemli olduğuna inanıyorum ve bu çalıştaydan çıkacak sonuçların ülkeme hayırlı olmasını diliyorum.” diye konuştu.

Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün de, yüzde 51 nüfusun kırsalda yaşadığını ifade ettiği konuşmasında şunları söyledi:

“Ormancılık konusu ve ormancılığın sorunları Muğla’yı direkt olarak ilgilendiriyor. Biraz önce arkadaşlarımız da söyledi. Orman köylüsü olarak gelir olarak baktığımızda, gerçekten kurulan kooperatiflerde çalışan işçilerimiz aylık 250 lira gelir elde edebilir durumda. Bizim politikamız; kırsaldan, kurumsala göçü olabildiğince engellemek ve kırsal nüfusun bulunduğu yerde hayat koşullarını, ekonomik koşulları artırarak orada yaşamaya devam etmesini sağlamak. Altyapı ve diğer ihtiyaçlarıyla ve ekonomisiyle kırsaldan, kurumsala değil; kurumsaldan, kırsala ama normal dengesini de gözetmek şartıyla göçü sağlayabilmek. Bunu temin ettiğimiz takdirde Muğla’nın geleceği gerçekten kurumsalıyla, kırsalıyla ve dengeli bir ekonomiyle, birbiriyle kurumsalın ürettiğinin kırsalda tüketilmesi açısından bu denge kurulduğunda, kırsal ekonomik farklılıkları en aza inmiş ve toplu olarak kalkınan, her türlü üretimden kalkınan bir Muğla oluşacak. Az önce arkadaşlarımız yine ifade etti. Gerçekten yerelleşme diye çıkan iktidar gittikçe merkezileşmekte. Her değişen yeni yönetmelik veya kanunda daha önce verildiği söylenen, tam da olmasa daima yetki merkezi yönetime aktarılmakta… Plan yetkisi,  tamamen belediyelerimizin iradesi dışında, ‘ben yaptım oldu’ şeklinde ortaya konmakta. Hepimizin bildiği Güvercinlik’teki yapılan oteller, tamamen merkezi yönetimin vermiş olduğu kararlarla oluştu ama herkes diyor ki; belediye buna neden müsaade etti? Bir sistem, bir yönetim zafiyeti ve ülkeyi başka yere döndürme gayreti içinde olan bir iktidar var. Bunu biliyoruz ama genel olarak olması gereken konu, yeni bir anlayışla yeni bir iktidar oluşturmak ve tekrar kuruluş ilkelerine döndürmek.”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise konuşmasında, çalıştaya destek veren tüm kurum ve kuruluşlara teşekkür ederek, “Sayın genel merkezimiz, değerli milletvekili arkadaşlarımız, belediye başkanlarımız, sevgili vatandaşlarım. Aslında Türkiye’nin çok temel bir sorununa nasıl çözüm üretebiliriz, onun için toplandık buraya. Genelde olaya şöyle bakılır; bir olay olur, bir yerde birisi çıkar, kendisine göre bir çözüm bulur. Çözümü siyasi otoriteye aktarır ve siyasi otorite de o çözümü doğru kabul eder. Olayın ayrıntılarına, derinliklerine inmez. Gerçekten sorun böyle çözülür mü? Yoksa bu çözüm yolu, başka sorunlar yaratır mı ya da yaratmaz mı, bunları pek düşünmez. Siyasetimiz ne yazık ki, Türk siyaseti, sorunlara derinlikli bakan bir gelenekten gelmiyor. Özellikle sağ siyasetin temel özelliği bu. Var olan bir sorun var, birisi sorunu şöyle çözelim der, öyle çözmeye kalkarlar ve arkasından zincirleme başka sorunlar ortaya çıkar. Uygar dünyanın sorunlara bakışıyla uygar olmayan dünyanın sorunlara bakışı arasında temel farklılık budur. Uygar dünyada bir sorun varsa, otururlar sorunun bütün ayrıntılarını tartışırlar ve görüşürler. Sorunun taraflarını çağırırlar. Sorundan etkilenenleri ve bilim insanlarını çağırırlar, uzun bir hazırlık dönemi yaparlar. Uzun bir hazırlık dönemi! Sonra uygulama dönemleri çok kısadır, uzun hazırlık döneminin gerekliliklerini yaparlar ve sorun çözülür. Uygarlığı henüz yaşamamış veya tam sindirememiş toplumlarda ise bir gelenek vardır: hele bir yola çıkalım, kervan yolda düzülür. Kaş yarılır, göz yarılır, adam ölür, insanlar hayatını kaybeder ama derler ki; ilerde doğru yolu bulacağız. Ve bunun topluma maliyeti çok ağır olur. Ormanda yaşadığımız da buna benzer bir olay. Şimdi hocalarımı dinleyince olayın ne kadar derinlikli olduğunu görüyorsunuz. Ve siyaset kurumunun bu kadar derinlikli bir soruna nasıl yüzeysel baktığını da görüyorsunuz. Veriler doğru değil, aldatma üzerine inşa edilmiş veriler. Sorunlar tam teşhis edilmemiş. Bir doktor düşünün hasta önüne geliyor, hastalığı teşhis edemezseniz zaten onu tedavi edemezsiniz ki. Önce teşhisi doğru koymanız lazım ki, tedavi edebilelim. Biz sorunlara sağlıklı teşhis koyamayan bir siyaset geleneği iktidarda tutuyoruz ve Türkiye’nin temel sorunlarından birisi bu. Sanmayın bu sadece ormancılık alanında böyle, her alanda böyle. Dış politikaya bakın, Türkiye tarihinin en derin yenilgilerinden birini yaşıyoruz. Asgari ücret az önce arkadaşlar söyledi, belirlenmiş. 1404 lira. 4 lirayı niye ilave ettiler, anlamıyorum. Ben merak ediyorum; mesela Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Sayın Milletvekilleri bir ay 1404 lirayla geçinsinler bakalım evlerini nasıl geçindiriyorlar. 1404 lirayla eğer bir aile hayatını sürdürebiliyorsa, yol parası verebiliyorsa, kira parası ödüyorlarsa, çocuklarının okul masrafını karşılıyorlarsa onlar da bir denesinler. Onun hayatını bir görsünler. Asgari ücretli nasıl geçiniyor bir görsünler. Bizim anayasamızda değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen bir madde var: ‘Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir’ der. Sosyal devlet dediğimiz kavram, acaba siyasetçiler tarafından yeteri kadar içselleştirildi mi? Sosyal devletin gereklerini yeteri kadar yerine getiriyor muyuz? Aslında unuttuğumuz noktalardan birisi bu ve asıl tartışmamız gereken noktalardan birisi bu. Sosyal devlet, güçlüler karşısında güçsüzleri korumaktır aslında. Düşük gelirlileri korumaktır. Onlara ek gelir kaynakları yaratmaktır. Onları toplumun onurlu birer bireyi haline getirmektir. Onları yoksulluğa mahkum etmemektir sosyal devlet. Ama bütün bunları yaparken, sosyal yardımları yaparken, sosyal politikaları oluştururken, insan onurunu dikkate alan devlettir sosyal devlet. Onun yoksulluğunu teşhir etmeyendir sosyal devlet. Orman köylüsü, siyasetçilerin unuttuğu bir gruptur. Bir kitledir orman köylüleri. Cumhuriyet Halk Partisi bunu rahatlıkla söyleyebilir. Orman köylüsü, Cumhuriyet Halk Partisine yeteri kadar oy vermez. Kendisini açlığa mahkum eden partilere oy verirler. Ama onların da artık uyanmaları gerekiyor. Ağacı keserken, ağacı taşırken az önce fotoğraflarını gördük, yaşanan dramları da gördük. Bu yaşamı onlara kim biçti? Kim onların önüne böyle bir yaşam koydu? Onlar da bu ülkenin onurlu birer bireyleri değil mi? Bir zenginliğin içinde bir ormanın içinde yaşıyorlar. Doğasıyla ağaçlarıyla her şeyiyle güzel olan bir alandır, orman bir coğrafyadır. Orman köylüsünü orman işçisini açlığa mahkum etmek neden? Çalışıyoruz çaba harcıyoruz. Bizim bilgi dünyamızı hocalarımız zenginleştirdi. Pek çok şeyi kendilerinden öğrendik. Öğrenmeye de devam edeceğiz. Onlar kendi alanlarının uzmanları. Eğer siyaset kurumu bilgiye dayalı çözüm üretmezse, onun adı çözüm değildir; yapay çözümlerdir. Biz bilgiye dayalı, kültüre dayalı çözüm üretmek istiyoruz. Sorunu yaşayandan da sorunu araştırandan da bilgi edinmek istiyoruz. Sorunu yaşayan anlatacak, hangi sorunlarla karşılaştığını. Sorunu araştıran, bu sorun nasıl çözülür diye önümüze seçenekler koyacak. Ve bizler de oturacağız o seçeneklerden yararlanarak kendi seçim bildirgemizi hazırlayacağız. Diyeceksiniz ki ortada seçim yok bir şey yok neden CHP bu işlerle ilgileniyor. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin bütün sorunlarıyla ilgilenen ve çözüm üreten ki bakın, bütün sorunlarına çözüm üreten tek partidir. Üstelik ürettiği çözümler, diğer siyasal partiler tarafından da örnek alınan çözümlerdir. Bizim emeklerimizi, alın terlerimizi, kendi seçim bildirgelerine aktaran partilerdir onlar. Ama biz bununla gurur duyuyoruz. Hani bir dönem derlerdi ya: ‘Efendim şu CHP var ya, hep eleştirir. Hiç çözüm üretmez. Bu iş nasıl çözülür bu konuda hiç yorum yapmaz’ düşüncesini artık kapadık. Şimdi artık iddia ediyoruz ki ve büyük bir özgüvenle söylüyoruz ki; Türkiye’nin hangi sorunu varsa o sorunun çözüm adresi Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Bu kadar açık bu kadar net söylüyorum. Eğitim: nasıl çözüleceğini biliyoruz. Dış politika: nasıl çözüleceğini biliyoruz. Toplumsal barışı sağlamak: nasıl sağlayacağımızı biliyoruz. Orman: nasıl çözülür bu sorun onu biliyoruz. Orman köylüsünün sorununu biliyoruz. Boğazın korunması: nasıl çözüleceğini biliyoruz. Enerji sorunu: nasıl çözüleceğini biliyoruz. Hayatın her alanında ekonomide karşılaşılan sorunlar. Gelir dağılımı, hakçı bölüşüm, üretmek. Bunların hepsinin üzerinde bütün ayrıntılarıyla duruyoruz. Ve çözümleri üretirken de oturup kapalı kapılar ardında çözüm üretmiyoruz. İşin uzmanlarıyla beraber bir araya gelerek çözüm üretmeye çözümleri bulmaya çalışıyoruz. Sosyal devlet dediğimiz kavram, hepimizin üzerine titremesi gereken bir kavramdır. Sosyal devlet, aynı zamanda örgütlü devlet, örgütlü toplum demektir; sendikalarıyla sivil toplum kuruluşlarıyla. Sivil toplum kuruluşlarının güçlü olması, demokrasinin güçlü olması anlamına gelir. Sendikaların güçlü olması, demokrasinin güçlü olması anlamına gelir. Üniversitelerin özgür olması, demokrasinin güçlü olması anlamına gelir. Her alanda Türkiye, ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Her alanda sorunlarını çözen değil sorunlarıyla boğuşan bir ülke haline geldik. Çözüm üreten değil sürekli sorun üreten bir ülke haline geldik. Bütün bu sorunları aşmak bizim elimizde. Bunları yapmak zorundayız. Eğitimin bir toplum açısından ne kadar önemli olduğunun farkına varmamız lazım. Sorgulayıcı eğitime, sorunları gören sağlıklı saptamalar yapan aynı anda da dünyayı okuyan ve Türkiye için çözümler üreten bilim dünyasına ihtiyacımız var. Siyaset bilimden bağımsız olamaz ve siyaset ben her istediğimi yaparım kurumu da değildir. Oy aldım, yeterli çoğunluğum var, istediğimi yaparım. Bunun demokraside bir yeri yoktur, böyle bir söylemin de demokraside oluru yoktur. Demokrasinin varlık nedeni zaten çoğunluğun değil azınlığın haklarının korunmasıdır. Demokrasi bunun için vardır zaten. Demokrasi standartlarımızdan da geriye gidiyoruz. Orada da çözümsüzlüğe giden bir Türkiye var. Dolayısıyla hepinize düşen görevler var ve hepimizin bu ülkeye karşı çocuklarımıza karşı geçmişte Türkiye’yi miras olarak bırakan kahramanlarımıza, babalara, dedelerimize karşı hepimizin sorumluluğu var. O sorumluluk bilinciyle hepimizin hareket etmesi lazım. Çok zamandır aklıma geliyor, akıl akıldan üstündür diye bir atasözümüz vardır, her birimiz dünyaya farklı pencereden bakabiliriz ama bir araya geldiğimiz zaman sorunların çözümüne daha sağlıklı çözümler üretebiliriz. O açıdan bu toplantıyı , orman köylülerinin sorunlarının giderilmesi bağlamında önemli görüyorum. Muğla’da yaptık, Muğla’nın yüzde 68’i orman ve Muğla’nın en yoksulları orman köylüleri. Dolayısıyla bizim, bize oy versin vermesin öyle bir arayış içine girmeden eğer birlikte yaşıyorsak onun siyasi görüşüne de saygı duyarak ama onun da insanca yaşayabileceği bir ortamı yaratmak zorundayız. Bu bizim siyaset anlayışımızın bir gereğidir. Biz diğer siyasi partilerden farklıyız, bizi farklı kılan da zaten bu anlayışımızdır. Benim gibi düşünmeyen insanın da özgürce düşünebileceği bir Türkiye yaratmaktır. Biz bunu yaptığımız için Cumhuriyet Halk Partisi’yiz. Bakın diğer siyasal partilere ve bizim siyasi tarihimize bakın siyasi parti mezarlıklarıyla doludur. Ama Dünya’nın en eski en köklü partisinden birisi Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi’nin güçlü bir kurumsal geleneği vardır, ufku açıktır, bilime dayalı siyaset yapmayı ön görüyor. Haksızlıklara karşı durur, herkesin düşüncesini özgürce ifade edebileceği bir düşünceyi toplumun her katmanına duyurmak ister. O açıdan bizi yaşatan uygar dünyanın bir parçası olmamızdır. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Ben sözlerime son verirken; bizlere katkı sunan başta değerli hocalarıma, sendikacı arkadaşlarıma, orman köylülerine ve özellikle gelip burada düşüncelerini aktarırken teşekkür eden orman köylü kardeşime, bizden de çok selam söyleyin. Evet, kardeşime yürekten teşekkür ediyorum. Ne kadar saf, ne kadar temiz, ne kadar duygulu bir Anadolu söylemini bu kültürde dile getirdi. Hiçbir ön yargısı yok, bütün dikkatlerini çocuklarının üzerine çevirmiş bir anne, çocuklarına sabah neler yaptığını anlatıyor. Annenin çocuklarını sevdiği gibi Türk siyasetinin de ülkesini sevmesi gerekir. Eğer ülkemizi seviyorsak ve insanlarımızın arasında hiçbir ayrım yapmıyorsak emin olun, bu ülkenin sırtını hiçbir devlet yere getiremez. Farklı düşüncelerimiz olabilir, farklı görüşlerimiz olabilir farklı pencerelerden Dünya’ya bakabiliriz ama biz güçlü bir ortak payda yaratmamız gerekiyor. Vatan gibi bayrak gibi orman gibi toprak gibi sevgi gibi hoşgörü gibi bir ortak payda yaratmalıyız. Kin ve öfke üzerine siyaset yapılmaz yapılmamalıdır ki bundan Türkiye’nin arınması gerekiyor. Saygılı bir toplum inşa ettiğimiz zaman göreceksiniz ki; sorunları çözmede çok daha güçlü bir ülke olacağız. Ben katkı veren herkese yürekten teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.” dedi.

İki oturum şeklinde süren çalıştaydaki sunumlarda; Türkiye’de Ormansızlaşma, Ormanların Amaç Dışı Kullanımı, Türkiye’de Politika Toplum Ve Ormancılık, Orman Köylülerinin Ekonomik Sorunlar Ve Çözüm Önerileri, Bütün Şehir Yasasının Orman Köylülerine Yansımaları, Orman Köylüsü Ve Hayvancılık, Ağaçlandırma Çalışmalarında Orman Köylüsü, Orman Köylüsünün Çalışma Koşulları Ve Sosyal Güvenlik Sistemine Entegrasyonu konuları işlendi. İkinci oturumda işlenen konular arasında ise Orman- Halk İlişkileri ve Ormancılık Politikaları, Ormancılık Politikalarında Orman Mühendisi, Yangınla Mücadelede Orman Köylüsü, Orman Köylüsü ve Odun Dışı Ürünler, Orman Köylüsünün Sosyo-Ekonomik Yapısındaki Değişiklikler, Orman İçi Boşlukların Tarımsal Amaçlı Kullanımı, Güvencesiz Çalışma ve Orman İşçiliği yer aldı.

 

Paylaş